HABERİ PAYLAŞIN

Gazete ETÜ olarak Süreyya Serdengeçti ile hayatı ve kariyeri üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Süreyya Serdengeçti 1952 yılında İstanbul'da doğdu. İlk ve orta eğitimini İstanbul'da tamamlayan Serdengeçti, 1979 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisat bölümünden lisans derecesini aldı. 1980 yılında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Dış Borç Erteleme Bölümü'nde göreve başladı. Süreyya Serdengeçti 1986 yılında ABD Vanderbilt Üniversitesi'nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Süreyya Serdengeçti 14 Mart 2001 - 14 Mart 2006 tarihleri arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı olarak görev yaptı. 26 yıllık Merkez Bankası kariyerinin ardından 2006 yılından itibaren TOBB ETÜ ve TEPAV da çalışmaktadır.

  • Öncelikle biz sizi sizden dinlemek istiyoruz. Süreyya Serdengeçti kimdir? Geçmişten günümüze kendinizi kısaca anlatır mısınız?

Geçmişten günümüze deyince çok uzun bir dönem tabii, bir yaşantı. Bu yaşantının önemli bir bölümü, aynen sizlerde de olduğu gibi, öğrencilikle geçti. Ondan sonrası çalışma hayatında geçti. Çalışma hayatının yirmi altı yılı Merkez Bankası’nda geçti, on bir yıldır da TOBB ETÜ ve TEPAV’dayım. Herhalde en kısa bu şekilde özetlenebilir.

  • Peki çocukluk ve gençlik yıllarınız hakkında ne söylemek istersiniz?

Ben doğma büyüme İstanbulluyum. Üniversiteye kadarda İstanbul’da idim. Dolayısıyla ilkokulu, orta öğretimimi hep İstanbul’da tamamladım. İstanbul’un dışına pek çıkmadım bile açıkçası. Üniversite eğitimi için ODTÜ’ye geldikten sonra Ankaralı oldum. Hayatımın çoğu Ankara’da geçmiş oluyor bugün itibarı ile.

  • Keşke Ankara’da yaşamaktansa İstanbul’da yaşasaydım dediniz mi hiç?

Hiç demedim. Hiç. Öyle bir düşüncem bugün de yok, dün de olmadı. Ankara’da üniversiteye başlarken vermiş olduğum bu karardan hiç pişmanlık duymadım.

  • Peki Ankara’da kalmanın sizin için özel bir sebebi var mıydı?

Birçok sebep var. Bir tanesi, ODTÜ’nün sınavı ayrı idi o zaman, orayı kazandım ve görür görmez yerleşkesini çok hoşuma gitti. İlk defa o zaman gelmiş ve görmüştüm. Ankara’nın iklim olarak kuru ve sosyal açıdan medeni havası çok hoşuma gitti. Çünkü İstanbul her zaman, ben kendimi bildim bileli, karışık ve karmaşık, yaşanması zor bir yerdi; sadece bugün değil o zaman da öyle idi. Ardından burada evlendim, burada çalışmaya başladım Merkez Bankası’nda. Yani kısacası birçok neden vardı Ankara’da olmak için.

  • Boş zamanlarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şimdi açıkçası bütün çalışma hayatım boyunca, özellikle de Merkez Bankası döneminde, o boş zaman dediğimiz şey Merkez Bankası’na adandı. Çok uzun zaman çok yüksek tempolu çalıştım. Her zaman öğrenilecek yeni şeyler, her zaman üzerinde düşünülecek konular ve çözülecek sorunlar vardı. Hafta sonları dahil gece geç saatlere kadar çalıştım, 26 yılım böyle geçti. Ancak son on bir yıldır üniversite ortamında yapmak istediğim şeylere vakit ayırabildim doğrusu. Mesela okumaya daha fazla zaman ayırabildim. Bende tarih merakı vardır. Artık Merkez Bankacılığı ya da iktisadın dışında da tarih ve başka konularda okumaya vaktim oldu. Etrafı gezip görmeye de daha fazla vakit harcar oldum. Okumanın sonunun olmadığını ve her kitaptan bir şeyler öğrenildiğini düşünüyorum. Bunu daha önce, yani Merkez Bankası yıllarında da daha fazla yapabilseydim keşke.

  • Yirmi altı yıllık kariyerinizden sonra, kendinize daha fazla vakit ayırma isteğiniz mi TOBB ETÜ’yü tercih etmenizde etkili oldu ?

Değil tabii, başka bir üniversitede de olabilirdi bu. TOBB ETÜ’yü tercih etmemde etkili olan başlıca neden, ülkeye hizmete devam etmek için TOBB ETÜ’nün en uygun yer olduğunu düşünmem. Çünkü burası Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği tarafından kurulmuş olan bir üniversite ve TOBB demek bir anlamda bütün Türkiye ekonomisi demek. Tercihimde bu sebep başlıca rol oynadı diyebiliriz. Yine TEPAV gibi bir kuruluşun da burada olması, TEPAV’da da eski bürokratların, kıymetli akademisyenlerin ve uzmanların olması da bir tercih nedeni oldu.

  • Merkez bankası kariyerinizden sonra temponuzu düşürmeden TEPAV ve TOBB ETÜ’de gerçekleştirmekte olduğunuz çalışmaların ardında yatan eğitim aşkını neye borçlusunuz?

Evvelden beri eğitim Türkiye’de başlıca bir sorunumuz. Eğitim, sağlık ile beraber insan sermayesine yatırım demek ve bu sermayemizi geliştirmedikçe de zaten gelişmiş bir ülke olmamız mümkün değil. Ben eğitimin önemini en çok Merkez Bankası’nda çalışırken, daha çok şeyler öğrenmemiz gerektiği ortaya çıktıkça anladım. Dolayısıyla Merkez Bankası’nda eğitime evvelden beri çok önem verildi zaten. Bütün kurumların, kamu kesimi veya özel kesim, eğitimin öneminin bilincinde olması gerekiyor. Ayrıca eğitim bitmeyen bir süreç. Maalesef uluslararası eğitim sıralamalarında hep sonlarda bulunuyoruz ve bu Türkiye’nin uzun vadede geleceğine biraz gölge düşürüyor. Eğitim gerekenleri yaptığınızda bugünden  yarına sonuç alacağınız bir konu da değil, uzun vadeli çaba gerektiren bir konu. Eğitim reformu yapan ülkeler var bunlara bakmamız lazım, Türkiye’de o pek tartışılmıyor. Sadece sistemin yüzeyinde oynayarak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kısacası; sürdürülebilir büyüme ortamına, kalkınmış bir ekonomi ve toplum seviyesine gelebilmek için eğitime dikkat etmeliyiz. Bu sebeple burada, üniversitede olmaya önem veriyorum.

  • Yıllarca önemli bir devlet kurumunda görev yaptıktan sonra bir üniversitede ders vermek hayatınızda ne gibi değişikliklere yol açtı?

Dediğim gibi, Merkez Bankası’ndaki çalışma hayatı ve buradaki çalışma hayatı birbirinden tamamen farklı. Onun haricinde, ben o zamanki kariyerimde de zamanımı büyük ölçüde ülke için bir şeyler yapmaya ve bunları anlatmaya ayırmıştım. Anlatma olayı çok önemli idi. Burada bakıyorum gerek ders vererek gerekse TOBB ve TEPAV’daki faaliyetler ile yine aynı şekilde devam etti. O bakımdan hayatımda pek bir değişiklik olmadı.

  • Ülkemizin zor günler geçirdiği bir dönemde Merkez Bankası’nda önemli görevlerde bulunup Türkiye ekonomisi için olumlu sonuçlanan kararlar vermek nasıl bir duygu?

Amaçlanan sonuçlara ulaştıkça oldukça tatmin edici oldu diyebilirim. Çünkü Merkez Bankası’nda yıllarca yapamadığımız şeyleri 2001 krizini fırsata çevirerek yapma imkanına kavuştuk. Aldığımız kararlardan sonra ne oldu diye baktığımız zaman, nelerin gerçekleşmesini düşündüysek, neredeyse hepsi gerçekleşti. Gelişmelerde bizi şaşırtan pek bir şey olmadı. Bu süreç tamamen benim üzerimden gerçekleşmedi tabii. Bütün Merkez Bankası çalışanları da bu bilgi birikimine ve amaç birliğine sahipti. Bu şekilde devam ettik ve düşündüğümüz gibi sonuç aldığımız zaman da bundan çok büyük mutluluk duyduk.

  • Geçmişte baktığınızda daha iyi yapabileceğinizi düşündüğünüz olaylar var mı?

Geçmişe bakıp keşke demeyi pek sevmiyorum, çünkü pişmanlıkların faydası yoktur. Temelde Merkez Bankası’nda tasarlanan politikalar, bunların uygulamaları, operasyonlar ve iletişim politikası büyük ölçüde doğru idi. Detaylarda tabii yanlışlar, eksiklikler olabilir. Dolayısıyla benim bu soruya vereceğim cevap şu olacak: keşke yaptıklarımızı yine yapsaydık ama daha iyi yapsaydık. 2001’den itibaren yaptıklarımızı keşke daha önce yapabilseydik. Bunlar pekâlâ yapılabilirdi, ama bu sadece bize bağlı bir şey değildi. Daha evvel ve daha iyi olabilirdi.  

  • Tecrübeyle harmanlanmış öğütlerinizi dinlemek bizim için çok faydalı olacaktır. Genel olarak üniversitemiz öğrencilerine, özel olarak İktisat bölümü öğrencilerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Öğrencilere genel olarak tavsiyelerim; birincisi, herkesin sevdiği alanda çalışması ve ilerlemesi gerekiyor. Hayatta mutluluk ve çalışma hayatında başarı bu şekilde geliyor. Sevmedikleri ama iyi para kazandıkları alanlarda, işlerde değil, mutlaka sevdikleri alanlarda çalışmalılar. Nerede, hangi alanda? Bunu da kişilerin kendilerinin bulmaları gerekiyor tabii. Bunu bulmak da öyle kolay bir şey de değil hiç şüphesiz. İkinci tavsiyem, sevdikleri alanları bulma sürecindeki öğrencilerin derslerinden de azami faydayı sağlamaları için derslere mutlaka önceden hazırlanıp gelmeleri gerekiyor. Bu benim Amerika’daki öğrencilerde gördüğüm bir davranış. Türkiye’de bu alışkanlık pek yok maalesef. “Hoca önce anlatsın, biz sonra çalışalım” anlayışı yerine, “biz çalışalım, bir de hocadan dinleyelim” anlayışı ile hareket ederlerse daha başarılı olurlar. Özellikle İktisat öğrencilerine gelirsek, İktisat çok geniş bir alan, bitirdikten sonra çok değişik alanlarda çalışabilirler, ama iyi derecede muhasebe ve istatistik bilmenin faydalarını hayatları boyunca görecektirler. Bu ikisini hiç ihmal etmemek lazım.

  • Bu keyifli röportaj için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda kolaylıklar dileriz.

Röportaj ve Fotoğraflar: Enis Dinç, Fatih Eyman - İktisat Bölümü