HABERİ PAYLAŞIN

Yazıma öncelikle kendimi tanıtarak başlamak istiyorum. Ben Mehmet Yerlikaya, İktisat Bölümü ikinci sınıf öğrencisiyim bir yandan da Matematik Bölümü çift ana dal öğrencisiyim. Bu yazımda 2016 yazında katılmış olduğum “Work and Travel” programı hakkında bilgiler ve deneyimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. 

‘‘Work and Travel nedir? Kimler katılabilir?’’ gibi temel sorularla başlamak gerekirse; Work and Travel; Amerikan Büyükelçiliği tarafından kontrol edilen, lisans ve ön lisans öğrencilerinin Amerika’da belli kategorideki işlerde çalışıp, daha sonrasında ise Amerika içerisinde seyahat edebilecekleri bir yandan da yeni kültür öğrenip İngilizcelerini geliştirebilecekleri yaklaşık 3-4 ay süren bir program.

Benim bu programa katılma serüvenim ise 2015 yılında üniversiteye başladığım yıl hazırlıkta okuduğum zamanlarda başladı. Hazırlık eğitimime B kurunda başladım ve C kurunu -yazar burada C kuru sonucunda bölüme geçeceğinden emin - da okuduktan sonra Toefl sınavını geçtiğim takdirde yaz dönemi bölüme geçmiş olacaktım. Bölüme düzensiz öğrenci olarak başlamak istemediğimden böyle bir programa katılmayı okulun ilk günlerinde aklıma koyup araştırmalara başlamıştım. İlk aşamam buydu.

Work and Travel programına aracı bir şirket ile başvurmak zorundasınız. Yaptığım araştırmalar sonucunda Ankara'daki Work and Travel aracı şirketleri ile görüşmeler yaptım ve bana en uygun şartları sağlayan bir şirketle anlaşmamı yaparak programa kaydımı yaptırdım. Bundan sonraki aşama şirketin bana atadığı danışmanım aracılığı ile iş tekliflerini değerlendirmek ve kendim için uygun olan bir işi seçmekti. Bu süreç biraz uzun olsa da en sonunda Texas eyaletinde Galveston adasında "Pleasure Pier" isimli eğlence parkında “ride operatör” pozisyonundaki iş teklifini kabul ettim. Ayrıca şirketin program kapsamında sağladığı hizmetlerden de bahsetmek istiyorum. İş seçimi, vize işlemleri, Amerika’daki konaklama ve uygun uçak bileti ayarlama gibi insanın gözünü korkutan tüm bu süreçte aracı şirketiniz size yardım ediyor.

 

Nedir bu "ride operator" işi dediğinizi duyar gibiyim. Kısaca ride operator, eğlence parkına gelen insanların eğlence araçlarına binişinden ayrılmasına kadar geçen sürede onlarla ilgilenen ve araçların çalışmasından sorumlu kişilerin yaptığı bir iş. İşi kabul ettikten sonra Skype görüşmesi sonucunda işe kabul edildim. İşi aldıktan sonra tek yapmam gereken şey Amerika vizesini almaktı. Ankara'da Amerikan Konsolosluğundan iş başlangıç tarihimden yaklaşık 2 hafta öncesinde mülakat sonucunda Amerika vizemi aldım ve Rafet El Roman’ın da dediği gibi "Macera Dolu Amerika" benim için başlamıştı. Tüm bu aşamaların benim için son derece heyecanlı geçtiğini de belirtmeden edemeyeceğim. 

Programa tek başıma katılmamın da verdiği ayrı bir heyecan vardı üzerimde. İş başlangıç tarihim 6 Haziran'dan birkaç gün önce yaklaşık 13 saat süren -hayatımdaki en uzun uçak yolculuğu- bir yolculuktan sonra Amerika’ya ilk adımımı attım. Evimden yaklaşık 10.000 km. uzakta bambaşka bir kıtada, insanların benim dilimi konuşmadığı bir ülkedeydim. İlk haftalar çoğu insan gibi benim için de zorlu geçti. İlk hafta iş yerimde yapacağım işle ilgili oryantasyona katıldım. Bu zaman zarfında farklı ülkelerden gelen arkadaşlar edindim. İlk haftalarım etrafı gözlemlemek ve adapte olmakla geçti diyebilirim. Kısaca ilk hafta yaşadığım zorluklardan da bahsedeyim. Başlarda iletişim konusunda çoğu insan gibi benim de sıkıntılarım oldu. Programa üniversitemdeki hazırlık eğitimi sayesinde “intermediate” seviye bir İngilizce ile katıldım. Tecrübelerimden şunu söyleyebilirim ki, uzun süre yurtdışında kalmadıysanız ve konuşma pratiğiniz yoksa ilk 2-3 hafta konuşmada zorluklar yaşıyorsunuz. Bu süreyi atlattıktan sonra ise düşünmeden İngilizce konuşur duruma geliyorsunuz.

Daha önce babasının yanında bahçe işlerine yardım etmek dışında profesyonel anlamda iş yapmamış biri olarak itiraf etmeliyim ki Texas'ın o sıcağında güneş altında saatlerce çalışmak gerçekten bana çok zor gelmişti. Amerika'da hayata tutunmak için çok çalışmak gerektiğini ilk kez o sıralar anladım.

Travel kısmına daha fazla para biriktirebilmek için şanslıydım ki “Holiday Inn” adında bir otelde garsonluk -yapmaktan en keyif aldığım iş - işi buldum. Amerika’nın sistemine ayak uydurmuştum artık. Saatlerce çalışmak, sabahtan akşama kadar bisiklet üzerinde pedal çevirmek çok da zorlamıyordu beni. Para kazanmanın heyecanı, yeni insanlarla tanışmak hatta oldukça az uyuyup eğlenebilmek için kendime vakit yaratma çabamdan son derece keyif alıyordum. 

Programın adından da anlaşıldığı üzere “Work” kısmım yani çalışma kısmım son derece yoğun ve bir o kadar da eğlenceli geçiyordu. Çalışmaktan keyif almayan arkadaşlarım hatta biran önce “Travel” kısmına başlamak için gün sayan arkadaşlarım da vardı. Benim çalışma kısmından zevk almam sanırım hem yaptığım işlerin eğlenceli olması hem de iş arkadaşlarımla olan iletişimimin iyi olmasından kaynaklanıyordu. Çalışma kısmında sıkı bir çalışma performansı gösterdiğim için (bazı haftalar 70-80 saat çalıştım) gayet makul bir para biriktirmiştim. O zorlu çalışma zamanlarının karşılığını bu şekilde aldım diyebilirim.

 

Bu çalışma döneminde programın ikinci adımı olan “Travel” yani seyahat için bir yandan planlar yapıyordum. İş yerinde tanıştığım 2 Türk arkadaşım ile birlikte seyahate çıkmaya karar verdik. 2 arkadaş daha bize katılarak toplamda 5 arkadaş seyahat planı sürecine girdik. Hepimizin ortak kararıyla araba kiralayarak eyaletler arası -şehirlerarası otobüs yolculuğu gibi oldu- gezebileceğimiz bir rota planladık. Arkadaşlarımdan birinin ikinci işindeki menajeri Ümit Abi’nin kendi arabasını bize seyahat için verme önerisiyle araba kiralamaya da ihtiyacımız kalmadı. -Buradan bize ekonomik bir seyahat imkânı sunan Ümit Abi’ye selamlar - Ve 15 Eylül’de yaklaşık 2 hafta süren seyahatimiz başladı. Bizim rotamız şöyleydi: New Orleans-Orlando-Miami-New York. Birkaç kelime ile bu şehirleri özetlemem gerekirse;

New Orleans: Jazz ve kültür şehri. (Kendimi Amerika dışında hissettiğim şehir)
Orlando: Universal Studios (Eğlence şehri)
Miami: GTA Vice City oyunu sayesinde hepimizin neredeyse haritasını ezbere bildiğimiz, adeta ev hissi veren şehir
New York: Dünyanın kalbi, beton binalar arasında karınca gibi hissettiğim büyüleyici şehir.

Yorucu bir o kadar da eğlenceli seyahatimizi güzel anılarla New York’ta kapatıyorduk. 29 Eylül’de seyahatimizin son noktası New York’tan eve dönüş için Brooklyn’deki kaldığımız evden havaalanına giderken kafamdaki  “birkaç gün daha mı kalsam acaba?” düşüncesini hala hatırlarım. İnsanın son anlarında hayatı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer diye klişe bir söz vardır ya, benim de havaalanında beklerken yaklaşık 4 ay süren zorlu bir o kadarda eğlenceli Amerika serüvenim gözlerimin önünden akıp gitti. Doğruyu söylemek gerekirse ailemi, arkadaşlarımı, ülkemi çok özlemiş olsam da New York için ayırdığım 3 gün bana yetmedi ve içim biraz buruk bir şekilde döndüm.

Sonuç olarak, Work and Travel benim için sadece Amerika’yı keşfetme, yeni bir kültür öğrenme değil tek başıma zorluklara göğüs gerdiğim, deliler gibi eğlendiğim, sınırlarımı zorlamayı öğrendiğim, kalıcı arkadaşlıklar edindiğim, iç disiplini öğrendiğim program oldu.

Bu yazıda size Work and Travel maceramı ve hayatıma kattıklarını anlatmak istedim. Üniversitemizin yoğun lisans programı nedeniyle bölümde okuyan arkadaşlara bu programa katılmadan önce iyice düşünmelerini ama hazırlıkta okuyan arkadaşlara eğer şartları kendileri için uygun hale getirebilirlerse mutlaka bu deneyimi yaşamalarını öneririm. Dünya yeni yerler görmek, keşfetmek için yeteri kadar büyük!

Haber: Mehmet Yerlikaya - İktisat Bölümü